Kurumsallaşma bir işletmenin faaliyetlerinin bireylerin varlığına
bağlı olmadan sürdürülebilmesi ve geliştirilebilmesi için gerekli yapının
kurulması ve sürekli iyileştirilmesidir.
Şirketlerin ömrü kurucularının ömrü ile sınırlı değildir.
Şirketler de doğar, büyür ve doğru yönetilmezlerse yok olurlar. Süreklilik
ancak kurumsal yönetime geçerek elde edilebilir. Kurumsal yönetim hissedarları
(ortakları) bir arada tutar. Bu da en çok aile şirketlerine yarar. Ortaklık
kuran akrabalar kurumsallık sayesinde ortaklıklarını nesiller boyu
yürütebilirler.
Kurumsallaşma, üzerine araştırma-inceleme-okuma yapılması gereken
çok önemli bir konudur.
Kurumsal ilkeler; şirketin nasıl yönetileceğini, hissedarların ne
roller üstleneceğini, yöneticilerin departmanlarını nasıl yöneteceklerini,
karar alma süreçlerinin nasıl olacağını, iş süreçlerinin nasıl olacağını,
çalışanların uyacağı yönetmelikleri belirler. Şirketteki herkes (ortaklardan
bekçilere kadar herkes) kendisiyle alakalı kurumsal ilkelere uymalıdır.
Kurumsal ilkelere bir defa uyulmaması kar topunun çığa dönüşmesi gibi ileride devasa
bir kaosa ve kakofoniye yol açabilir.
Kurumsallaşma hissedarlardan başlar. Hissedarlar kurumsal ilkelere
hakim olmalı, uygulanmasını sağlamalı ve bayraktarlığını yapmalıdır.
Birinci dereceden yakın akrabaların hisselerine sahip olduğu
şirketler büyüdükçe, genellikle aileleri de büyür ve zamanla genç kuşak da şirkette
çalışmaya başlar.
Şirketin büyümesi, şirket sahiplerinin ailesinin genişlemesi ve
şirketteki aile ferdinin sayısının artması beraberinde pek çok sorun getirir.
Bu sorunların çığ gibi büyümemesi için öncelikle aile şirketinin
kurumsallaştırılması ve aile fertlerinin şirkete bakışının değiştirilmesi/geliştirilmesi
gerekir.
Aile fertlerinin kurumsallaşma üzerine ve başka aile şirketlerinde
yaşanan problemler üzerine farkındalıklarının artması şirketteki karmaşıklaşan
işleri ve bozulan ilişkileri yoluna koymanın birinci aşamasıdır.
Kurumsallaşmayı başaramamış aile şirketlerinin sahipleri olan aile
fertleri arasında genellikle çekişme, gerginlik, huzursuzluk, dedikodu ve
küslük vardır. Bu olumsuzluklar zamanla eşlere, çocuklara, gelinlere, damatlara
ve anne-babalara da sirayet eder. Bozulan ilişkiler kısa sürede aile şirketinin
dağılmasına yol açacaktır.
Ortak ideali olmayan, ortak yönetim anlayışı olmayan, adil bir
görev dağılımı ve gelir paylaşımı yapamayan, veliahtlarını işe hazırlayamayan
ailelerin şirketlerinde huzur yoktur. Bu aile şirketlerinin ömrü uzun olmaz, ya
iflas ederler ya da dağılırlar.
İleride aile şirketinizin ve ailenizin dağılmaması için (şu anda
olumsuz emareler baş göstermese dahi) şimdiden önleyici tedbirler alınmaya
başlanmalıdır. Kurumsallaşma bunun ilk adımı olacaktır.
Kurumsallaşma, aile şirketleri için hayati bir önem taşımasına
rağmen kabul edilmesi çok zor bir durumdur. Çünkü kurumsallaşma demek;
·
Hissedarların da ilkeli çalışması ve karar
alması demektir, aklına eseni yapmaması demektir.
·
Hissedarların gizli tutmak istedikleri
bilgileri daha fazla kişiye (genç aile fertlerine ve üst düzey yöneticilere)
açması demektir.
·
Hissedarların uygulamanın içinde daha az yer
alması, denetime ve stratejiye ağırlık vermesi demektir.
·
Profesyonel yöneticilerin daha fazla söz
alması ve yetki kullanması demektir.
·
Eski köye yeni adetler getirmek demektir.
·
İşten anlamayan aile bireylerinin (diğer bir
değişle bazı patronların veya varislerin) pasifize edilmesi, işten çıkarılması,
ya da terfi almaması anlamı taşımaktadır.
Kurumsallaşmayı istemek ve onun gereklerini yerine getirmek mutlak
bir hazım ve irade gerektirir. Bu yüzden aile şirketleri kurumsallaşmaya biraz
soğuk bakarlar. Ama asırlık ve köklü bir aile şirketi olmak istiyorlarsa
kurumsallaşmanın acı reçetesine uymak zorundadırlar.
Aile şirketlerinde kurumsallaşma harekatı başlatılacaksa öncelikle
adalet ve vicdan kavramları üzerinde durulmalıdır.
Söz ve yetki sahibi olan hissedarlar tarafından şirkette adil
kararlar alınmadıkça ve adil uygulamalar yapılmadıkça aile şirketlerinin
kurumsallaşması imkansız olacaktır. Bu sebeple patronlar mevcut tutumlarında ve
alacakları her kararda çalışanlara ve aile fertlerine karşı adil olup
olmadıklarını sorgulamalıdırlar.
Hissedarlar birbirlerine karşı, aile fertlerine karşı ve
çalışanlara karşı adil bir tutum içinde bulunurlarsa ve vicdanlı yaklaşımlar
sergilerlerse şirketteki sorunlar azalacak ve kurumsallaşma çabaları daha iyi
neticeler verecektir.
Torpil, kayırma, görmezden gelme gibi tutumlar aile şirketlerinin
kurumsallaşmasını baltalar.
Aile şirketlerinde genç kuşağın eğitimiyle ebeveynler mutlaka
yakından ilgilenmelidir.
Gençlerin dersleri ve kişisel gelişimleri yakından takip
edilmelidir. Bu yapılmadığı taktirde; patronların çocukları şımarık veya
sinirli veya tembel veya terbiyesiz veya kötü alışkanlıklara sahip bireylere
dönüşebilirler.
Gençlerin, şirketin ihtiyaç duyduğu alanlarda lisans sahibi
(üniversite eğitimi alabilmesi) olması için ebeveynler tarafından
yönlendirilmelidir.
Genç aile fertleri aile şirketinde işe başlamadan önce mutlaka
yurt dışında yaşama tecrübesi edinmeli, en az bir yabancı dili çok iyi düzeyde
konuşabilmeli ve kurumsallaşmış büyük firmalarda en az 2 yıl iş tecrübesi
edinmelidir.
İşe başlayan genç kuşak en alt seviyeden işe başlamalı ve
terfileri hak ederek basamak basamak yükselmelidir. Yükselme kesinlikle yaşa
göre değil iş başarısına göre yapılmalıdır. Eğitimi ne olursa olsun, çocuklar
işe yüksek mevkilerden başlamamalıdır. Departmanlarda ve şirketlerde 3-4 aylık
geçici görevler verilerek tüm aile şirketlerini tanıması sağlanmalıdır. Rotasyon
süreci bittikten sonra yöneticilerinin verdiği rapor ve ferdin kendi istediği
çalışma alanı karşılaştırarak düşük bir pozisyondan işe başlatılmalıdır. İşe
başlatılırken de kendisine mutlaka bir kariyer planı sunulmalıdır. Başarılı
olduğu taktirde tepelere nasıl tırmanacağını bilmelidir.
Her aile ferdinin aile şirketinde çalışmasını istemek yanlış bir
düşüncedir. Pek ala aile fertleri başka firmalarda çalışabilir veya başka
işlere girişebilir. Bu onların gelişimi için sağlıklı olabileceği gibi aile şirketlerinin
yeni alanlara girişim yapmasına da neden olabilir.
Disiplini ve huzuru bozan tembel aile fertleri ya pasif görevlere
atanmalıdır ya da işten uzaklaştırılmalıdır. Profesyonel yöneticilerin alt
kadrosunda çalışmayı hazmedemeyen aile fertleri ile kesinlikle yollar
ayrılmalıdır. Çalışanlara saygılı davranmayan ve mobing (yıldırma) uygulayan
aile ferdi işten uzaklaştırılmalıdır. Onları şirketlere gelmemeleri için maaşa
bağlamak onların, herkesin ve kurumsallaşmanın yararınadır.
Aile işinde çalışmayan aile fertleri de aile şirketleri hakkında
bilgilendirilmelidir.
Aile şirketinde beşinci yılını tamamlayan ve varis olan aile
fertleri yönetim kurulu toplantılarına gözlemci statüsüyle katılmaya
başlamalıdır.
Aile fertlerini aile şirketleri hakkında bilgilendirmek için aile
kurulları kurulmalıdır. Aile kurulları şunlardır. Hissedarlar Kurulu, Aile Konseyi,
Aile Meclisi, Aile Komiteleri…vb (Bu kurullara dair ayrıntılı makalelere
yazmayı planlıyorum)
Birden fazla şirkete sahip olan aileler, özellikle de şirketleri
farklı sektörlerde ise holdingleşirler. Holdingleşmenin pek çok yararı vardır
(buna da ayrı bir makale ile değinmek istiyorum) Aile şirketlerine sahip pek
çok aile bilgilenmediği için holdingleşmeyi maalesef düşünmemektedir.
·
Holding; elinde başka şirketlere ait hisse
senedi bulunduran anonim şirkettir. Aile şirketlerini kurumsallaştırmak isteyen
aileler şirketlerinin hisselerini kurdukları holdinge devrederler. Böylece tüm
şirketlerin sahibi holding olur, holdingin sahibi de aile olur.
·
Holdingleşmek büyüyen ve çeşitlenen
işletmelerin yönetimini düzenlemek ve kolaylaştırmak için avantaj sağlar.
·
Holdingler yavru şirketlerin bazı
ihtiyaçlarını merkezden çözerek tasarruf yapılmasını sağlar. Aynı zamanda
holding altındaki şirketlere bir nevi danışmanlık yapar.
·
Holding kurmak vergisel avantajlar veya kamu
imkanlarında daha fazla faydalanmayı da sağlayabilir.
Aile şirketlerinde kurumsallaşmayı sağlayabilmek için Aile Anayasası
hazırlamak da son derece önemlidir. (Aile Anayasası’na da başka bir yazıda etraflıca
yer vereceğim.) Tanıdığınız pek çok köklü aile şirketinin (örneğin Koç,
Sabancı, Doğuş…vb) başarısının ve birlikteliğinin sebeplerinden biri de, tüm
fertlerin uyduğu Aile Anayasası’na sahip olmalarıdır.
Aile şirketlerinin kurumsallaşabilmesi için karar verme metodunu
standarda bağlamalıdır. Hissesi çok olanların veya yaşı büyük olanların kulis
yaparak karar vermesi son derece yanlıştır. Kararlar tüm hissedarların ortak
isitişaresi sonrasında yapılacak oylama ile alınmalıdır. Şirketlere dair
alınacak tüm önemli kararlar Hissedarlar Kurulu’nda veya Yönetim Kurulu’nda
oylamayla alınmalıdır. (Örneğin; yeni yatırımlar, arsa/mülk alımı, değeri 5 bin
doları geçen demirbaş alımı, banka kredisi alımı…vb) Hangi kararın hangi
kurulda alınması gerektiğine Hissedarlar Kurulu Başkanı veya Holding Yönetim
Kurulu Başkanı karar vermelidir. Bu
kurullarda alınacak kararlar aceleye getirilmemeli, kurul toplantılarından önce
gündem yayınlanarak üyelerin toplantılara hazırlanarak gelmeleri sağlanmalıdır.
Toplantılarda tüm kararlar enine boyuna tartışılmalı, herkes fikrini beyan
edebilmeli, istişareyle en isabetli karar alınabileceği unutulmamalıdır. Oylamaya
sunulan seçenekleri savunan kişiler fikirlerini medenice savunmalı, rasyonel
açıklamalarıyla diğer hissedarları ikna etmeye çalışmalıdır. Bu toplantılarda
her hissedara eşit söz hakkı tanınmalıdır. Kimse fikirlerinden/oyundan dolayı
eleştirilmemelidir. Bu toplantılarda üyelerin fikri hür, vicdanı hür
bırakılmalıdır. Kendi fikrini seçtirmek için diğer üyelere baskı uygulamak,
mobing yapmak etik değildir, doğru değildir. Demokratik bir ortamda konular
tartışılırsa en faydalı fikre ve karara ulaşılacağından şüphe duyulmamalıdır. Eğer
zaman veya bilgi yetersizliğinden dolayı konu yeterince ele alınamadıysa karar
sonraki toplantıya bırakılmalıdır.
Konu yeterince tartışıldıktan sonra oylama yapılmalıdır. En çok
oyu toplayan karar uygulamaya geçilmelidir. Oylama sonuçlarına saygı
gösterilmelidir. Kendi fikri oylamada kazanmayan küsmemeli, asabiyet
göstermemelidir.
İş dünyamız, bölünen, parçalanan, batan aile şirketleriyle dolu.
Üstelik bu acıklı sonlar sadece şirketlere değil, aileye de zarar veriyor. Aile
şirketlerinde yaşadıkları kötü deneyimler yüzünden ölünceye kadar birbiriyle
konuşmayan kardeşler, kuzenler, baba-oğullar var. Bu kötü sondan
kaçınabilmek için kurumsallaşmak şart.
Yorumlar
Yorum Gönder