Aile şirketlerinde ortaklar ve onların veliahtları arasına
kara kedi sokan, ortaklığın sonlanmasına, aile şirketinin dağılmasına, aile
içinde küslüklere neden olan söylem ve tavırlara dair örnekler serisinin ikincisini
aşağıda bulabilirsiniz. Umarım kulaklarınıza küpe olur.
Not: İlk Dokuz Kusurlu Hareket için linke (https://ailelervesirketleri.blogspot.com/2022/04/)
tıklayın.
1)
Saman altından su yürütmek.
Ortaklıklarda birbirinden bilgi saklamak,
habersiz iş yapmak, onaysız iş yapmak, hissedarlar kuruluna getirmeden veya bu
kurulda değerlendirmeden karar almak veya hissedarlar kurulu kararlarının
aksine gizlice eylemlerde bulunmak, ortaklığı zayıflatan en önemli hareketlerdendir.
Pek çok aile şirketinde bir ortağın “diğer ortaklarım buna itiraz
etmeyecektir” diyerek kendi başına karar aldığını ve diğer ortaklarına
haber dahi vermeden kendi başına aldığı kararları uygulamaya geçirdiğini görmekteyiz.
Kendi açısından masum görünen bu davranış, ortakları açısında son derece güven
zedeleyicidir. Diğer ortaklar kendilerine haber verilmeden, kendilerine
danışılmadan, kendilerinin onay vermediği bir eylemin yapılmasına haklı olarak
bozulacaklardır. Hele hele bu eylemin hata olduğunu kabul etmemek, özür
dilememek çok daha büyük bir hatadır. Bu tip eylemlerin sık tekrarlanması ortaklığın
köküne kibrit suyu dökmektir. Bazı şirketlerde ise bazı ortaklar diğer
ortakların muhalefet etme ihtimaline karşılık gizlice hareket ederler. Bir
bakmışsınız diğer ortaklara haber vermeden yatırım kararı vermişlerdir. Ya da haber vermeksizin şirkete arsa, araba
almışlardır. Ya da kritik pozisyondaki bir yöneticiyi kovmuşlardır. Ya da bir
müşteriyle veya tedarikçiyle çalışmama kararı almışlardır. Ya da büyük bir
kredi çekmişlerdir. Elbette tüm konular ortakların önüne gelmemelidir, daha alt
kademelerde çözülmelidir. Ama ortakların görüşüne başvurulacak konular da çok
aşikardır ve bu konular mutlaka tüm ortakların önünde tartışılmalı ve karara
bağlanmalıdır. Bu konuları ortakların değerlendirmesine ve onayına sunmadan
alınacak kararlar ve atılacak adımlar konudan habersiz olan ortaklara
hakarettir. Kendinden gizli iş çevrildiğini öğrenen ortak diğer ortaklarına
artık güvenemeyeceği gibi, geçmişte daha fazla kandırıldığından da şüphe
ederek, ortaklıktan ayrılmayı isteyecektir. Özellikle aile şirketlerinde
ortaklar kardeş veya yakın akraba oldukları için birbirine haber vermeden
aldıkları kararların ve attıkları adımların hoş görülmesini ve abartılmamasını
bekler. Ama bu yanlıştır. Eğer ortaklı bir iş yapıyorsanız ortaklarınızın
tamamına danışmadan karar almamalısınız. Kararlara tüm ortaklarınız dahil
olmalıdır, her ne olursa olsun ortaklarınızdan habersiz şirketi bağlayan
adımlar atmayın. Attıysanız bile geç olmadan, ortaklarınız başkalarından
duymadan, şirket adına attığınız adımı bildirin ve mutlaka ortaklarınızda özür
dileyin.
2)
Başkasının işine burnunu sokmak.
Ortakların hepsi benzer sorumluluklara ve
yetkilere sahip olmayabilir. Örneğin ortaklardan biri üretimden sorumluyken,
diğeri satıştan, bir diğeri mali işlerden sorumlu olabilir. Veya bir ortak
genel müdürken, diğer bir ortak herhangi bir departmanın müdürü, bir diğer
ortak da orta düzey yönetici olabilir. Hatta bir diğer ortak da şirkette hiç
aktif görev sahibi olmayabilir, sadece yönetim kurulu üyesi olabilir.
Şirketlerinde farklı görevler ve ünvanlar alan ortaklar birbirlerinin yetki
alanına giren işlere asla doğrudan el atmamalıdırlar. Eğer bir alanda sorun
görüyorlarsa, o sorunu o alana bakan ortağa bildirmelidirler. Asla kendi
sorumluluk ve yetki alanında olmayan sorunları kendi başlarına düzeltmeye
kalkmamalıdırlar. Ancak ve ancak ilgili ortağın izni veya talebi olursa bunu
yapmalıdırlar. Aksi taktirde bu, birbirinin işine karışmak olur ki, bu
da özellikle aile şirketleri için kıyamet habercisidir. Maalesef pek çok
ortak, nefsine yenilir ve diğer ortağın alanına girer. Bunu iyi niyetle yapar
ama, bilmez ki, cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla doludur. Kendi
alanına girilen ortak buna çok bozulur. Ya büyük reaksiyon verir ya da pek çok
nedenden dolayı susar (belki efendiliğinden, belki tansiyon yükselmesin diye,
belki de tırstığından tepki vermez). Ama eninde sonunda isyan eder. Bu isyan;
aksi davranmak, sinirli davranmak, kavga çıkarmak, misilleme yapmak, rest
çekmek veya ortaklığı bitirmek şeklinde olabilir. Bu sebeple ortaklar iş bölümü
yaptıktan sonra asla birbirlerinin alanlarına girmemelidir. Birbirinin işine
karışmak yerine, gördükleri aksaklıkları yönetim kurulunda dile getirmeli ve
düzeltilmesini talep etmelidirler. (Bu her ortağın doğal hakkıdır. Karşı taraf
“vay sen benim işime neden karışıyorsun” dememelidir.) Ortaklar gerekli
sıklıklarda hissedarlar kurulu (veya yönetim kurulu) toplantıları yaparlarsa,
bu toplantılarda üstlendikleri işlere dair diğer ortaklarına ayrıntılı hesap (rapor/bilgilendirme)
verirlerse ve ortaklarının eleştirileri ile önerilerini medenice karşılayıp,
değerlendirirlerse, diğer ortaklar da onun sorumluluk alanına aleni veya gizli
olarak karışma ihtiyacı duymazlar.
3)
Fişteklemek.
Aile şirketlerinde birlikteliğin devam
etmesi ve aile şirketinin nesilden nesile dağılmadan aktarılabilmesi için
ortakların eşlerine ve çocuklarına da önemli roller düşmektedir. Ortaklık kolay
bir iş değildir. Ortaklar baba-oğul, kardeş veya yakın akraba da olsa ortaklık
kolay yürütülecek bir müessese değildir. Her şey iyi giderken ufacık sebeplerle
ortaklık dağılabilir. Çünkü her insan yaradılışı gereği diğerinden pek çok
açıdan farklıdır. (Diğeri ikiz kardeşi bile olsa, bu böyledir.) Sadece
karakteri ve huyu değil, geçmişi, geleceğe bakışı (vizyonu), işe veya hayata
bakışı ve daha pek çok özellikleri birbirinden farklıdır. Ortakların bu farklı
özelliklerini törpüleyip birbirlerine kenetlenmeleri ve uyumlanmaları kolay
değildir. Ortaklar kardeş olsalar bile aralarındaki bağ zamanla çelik halattan pamuk
ipliğine dönüşmüş olabilir. Bu yüzden ortakları birbirine karşı kışkırtacak her
sözden ve eylemden kaçınılmalıdır. Özellikle eşler ve çocuklar buna çok dikkat
etmelidir. Onların diğer ortaklar hakkındaki olumsuz düşünceleri ve şikayetleri
“çelik halatları pamuktan ipliklere çevirmeye” neden olacaktır. Çünkü
her ortağın zayıf yanı (hassas bölgesi) eşi ve çocuklarıdır. Eşlerine ve
çocuklarına yanlış yapıldığını düşünürlerse ortaklarından buz gibi
soğuyabilirler. Bu sebeple eşler ve çocuklar babalarının ortaklarından (aile
şirketlerinde bunlar; amca, hala, dayı, teyze, yeğen, kuzen olabilir) şikâyet
ederken ölçüyü kaçırmamalıdırlar. Ayrıca diğer ortakların eşleri ve
çocuklarıyla ilgili şikayetlerini dile getirirken de ölçülü olmalıdırlar.
Pireyi deve yapmadan, kin ve nefret kusmadan, dolduruşa getirmeden şikâyet
etmeninin yolunu bulmalıdırlar. Eğer ölçüyü kaçırırlarsa ortaklığın bitmesine
sebep olabilirler. Bu da muhtemelen onların geleceğini de olumsuz
etkileyecektir. Öte yandan ortaklar da birbirlerinin ailelerine ihtimam
göstermeli, asla onları gücendirecek tavırlarda bulunmamalıdır. Ortaklarınızın
eşlerini ve çocuklarını önemsemezseniz, onların duygu ve düşüncelerine değer
vermezseniz, onlar da sizlerin ortaklığınıza değer vermezler. Söylenmeleri,
taşlamaları, şikayetleri sizi ortaklarınızdan soğutur.
4)
Azarlamak.
Ortaklarınızın işte çalışan çocuklarını
ortaklarınızın önünde azarlamayın. Yapıcı eleştiri yapamıyorsanız, hiç
eleştirmeye kalkmayın. Bu ortağınızın çok ağırına gidecektir. Çocuğun da gücüne
gidecektir. Bunu sık sık yaparsanız ortağınızı da çocuğunu da kendinizden
soğutacağınıza emin olabilirsiniz. Daha sonra da ortaklığın sonlanacağına emin
olabilirsiniz. Eğer ortağınızın çocuğunu yaptığı hatadan dolayı eleştirmeniz
gerekiyorsa bunu baş başayken yapın ve eleştiriniz hem yapıcı hem de öğretici
olsun. Ne demiştik, “övgüyü kalabalığı içinde, yergiyi baş başa yapın”.
Dobralık kisvesi altında herkesin içinde kimi eleştirirseniz eleştirin, mutlaka
sizden soğuyacak, sizin yanınıza daha az gelmek, sizinle daha az konuşmak,
sizin fikrinize daha az danışmak isteyecektir. Eleştirinizde yerden göğe kadar
haklı da olsanız, azarlar tonda eleştirdiğiniz sürece maalesef haksız
olacaksınız. (Not: Ortağınızı da başkalarının önünde eleştirmeyin veya
başkalarının önünde onu utandırmak için laf sokmayın. Hissedarlar kurulunda
eleştirin.)
5)
Eleştiriye tahammülsüzlük.
Ortaklıklarda hissedarlar kurulu her şeyin
konuşulabildiği yer olmalıdır. Bu kurulda münasip bir dille eleştiri
yapabilmelidir ortaklar birbirine. Eleştirilen ortak hemen savunmaya geçip,
eleştiri getireni pişman etmemelidir. Eleştirileri soğuk kanlılıkla dinlemeli,
duygularına yenilmeden aklı selim bir şekilde cevaplamalıdır. Hatası varsa
kabullenmeyi, hatta özür dilemeyi veya gönül almayı bilmelidir. Eleştirene
kinlenmemeli, misilleme yapmamalı, ona ters gitmemelidir. Hissedarlar
eleştirmeyi de eleştirilmeyi de bilmelidir. Eğer bilmezlerse kimse kimseyi
eleştirmez. Eleştiri olmazsa gelişim de olmaz. Eleştirmekten ve eleştirilmekten
korkulursa ortaklık bağları zayıflar. Bir süre sonra imalar, laf sokmalar, arkadan
konuşmalar ve arkadan iş çevirmeler başlar. Eleştiri olmasın diye konuları
açmamak veya önerinizi dile getirmemek de doğru değildir. Eleştirileri
göğüslemekten korkmayın ve yılmayın.
6)
Dedikodu yapmak.
Ortağınızın yüzüne karşı söyleyemeyeceğiniz
bir şeyi arkasından başkalarına asla bahsetmeyin. Yerin kulağı vardır. Laf
taşıyan çok olur. Üstelik laf taşınırken bilerek veya bilmeyerek çarpıtılır da.
Şikâyetiniz ortağınızın kulağına üçüncü kişilerden ulaşırsa bu hiç iyi olmaz.
Bu yüzden bir ortağınızdan şikâyetiniz varsa ve bunu kendisine söyleyemiyorsanız,
sadece diğer ortaklarınıza veya şirket danışmanıza veya terapistinize
söylemelisiniz. O da şikâyet amaçlı değil, akıl almak amaçlı ve arabuluculuk
talepli olmalıdır. Bunların haricindeki kimselere ortağınızı şikâyet etmek veya
yakınmak doğru olmaz. Asla ve asla eşlerinize ve çocuklarınıza ortağınızı
şikâyet etmeyin. Onlar büyük bir ihtimalle tarafsız kalamayacak, sizi dolduruşa
getirecek veya en azından yatıştıramayacaktır. Üstelik siz öyle istemeseniz
bile eşiniz ve çocuklarınız şikâyet ettiğiniz ortağınızdan soğuyacak ve ona
tavır alacaktır. Bu da ortağınızla aranızdaki gerginliği daha da artıracaktır. Ortağınızı
çalışanlarınıza da şikâyet etmeyin. Onları iki arada bir derede bırakmayın. Bu
onların şirketlerine olan güvenini azaltır. Zayıf karakterli olanları ise
ayrışmayı körükleyecek sözlemlerde ve eylemlerde bulunur. İşler daha da sarpa
sarar.
7)
Ayrıcalık tanımak.
Bazı aile şirketlerinde henüz ortak
olmamasına rağmen yeni nesilden (veliahtlardan) bazılarının sözü daha çok geçer.
Genelde bu veliahtlar aile şirketine erken katılmışlardır. Baba ve amcalarıyla
daha çok teşviki mesaide bulunan bu veliahtlar aile şirketini iyi tanıdıkları
ve önemli pozisyonlara erken geldikleri için inisiyatif almaktan çekinmezler.
Hatta bazen inisiyatifin dozunu kaçırabilirler. Öyle ki ortakların özel kalem
müdürü gibi davranmaya başlayabilirler. Hatta kendini gizli ortak veya gölge
genel müdür gibi görebilirler. Ortaklardan bazıları bu duruma bozulabilir,
tatsızlık çıkmasın diye durumu sineye çekebilir. Ama bu duruma müdahale
edilmezse, eninde sonunda durumdan rahatsız olan ortaklar ve aile arasında daha
büyük sorunlar baş gösterebilir. Yeni neslin diğer fertleri (diğer veliahtlar) aile
şirketine geldiklerinde kıdemce kendilerinden büyük veliahtlar çömez
veliahtlara ağalık, üstünlük taslayabilir. Bu durum yeni nesil arasında şikayetlere
neden olmasa da mutlaka içten içe memnuniyetsizlik yaratır. Şu anda kılıçlar
çekilmediyse, bilenmiyor anlamına gelmez. Kıdemi büyük veliahtlara
ayrıcalık tanımak doğru olmadığı gibi, kendisine ayrıcalık tanınan kıdemli
veliahtlar da bu ayrıcalığı ve pozisyonunu diğer veliahtların gözene sokmamalı,
onlardan biri olduğunu unutmadan, mütevazılığı ile onlara örnek olmalıdır. İkinci
nesildeki herkes bir gün ortak olacaklarının bilinciyle, büyük küçük demeden,
birbirine özenle, saygıyla yaklaşmalıdır. Büyükler küçüklere bugün patron gibi
davranırsa, yarın ortakmış gibi davranamaz. Tabii bu durumu çözmek en başta
ortakların görevidir. Böyle davranan kıdemli veliahdı kırmadan, gücendirmeden,
doğru davranışa sevk etmelidirler.
8)
Gelir adaletsizliği.
Aile şirketinin gelir ve gider kaynakları,
nakit akışı, aldığı ödemeler, yaptığı ödemeler, yapılan harcamalar, dağıtılan
kar payları çok şeffaf bir şekilde ortaklara raporlanmalıdır. Faaliyet dışı
gelir-gider de olsa, gayri resmi gelir ve giderler de olsa mutlaka ortaklara
raporlanmalıdır. Bu tür gelir ve giderler başka gelir ve giderlerin içine
yedirilmemelidir. Ortakların gelirleri sadece şirketten olmalı ve tüm
netliğiyle bu raporlarda yer almalıdır. Ortaklar şirketin hiçbir olanağından
bireysel olarak yararlanmamalı, şirketlerin hurdasını, atığını, hatta çöpünü
dahi satarak veya atıl bir varlığını kiralayarak kendisine gelir elde
etmelidir. Bu tür gelirler de şirketin hanesine yazılmalıdır. Ortakların hisse oranları ne olursa olsun
eşit miktarda aylık bir baz maaşları olmalıdır. Aylık eşit maaşa ek
olarak ortaklar hisseleri oranında her 6 ayda veya yılda bir kar payı
almalıdırlar. Ayrıca şirkette çalışan (aktif görev üstlenen) ortaklar ifa
ettikleri göreve (pozisyona) uygun olarak her ay ekstra ücret almalıdırlar.
(Şirkette çalışmayan ortaklara ise bu ekstra ücret verilmemelidir.) Ortaklar bu 3 gelirin dışında şirketten başka
ödeme almamalıdırlar ve para çekmemelidirler. Acil paraya ihtiyaç duyduklarında
şirketten borç almamalıdırlar. Şirket üzerinden kendilerine banka kredisi
almamalıdırlar. Kendi şahsi kredibilitelerine uygun olarak bankalardan kredi
almalıdırlar. Hiçbir ortak hissedarlar kararı olmadan şirketten para çekmemeli,
kredi kartı dahil, özel harcamalarını şirkete yaptırmamalıdır. Şirket çalışanlarını,
araçlarını, makinalarını, alet edevatlarını ve başka olanaklarını kendi şahsi
işleri için kullanmamalıdırlar. Bu maddi konulara dikkat edilmezse ortaklar
arasında memnuniyetsizlik ve gerilim başlar. Ayrılığın ayak sesleri duyulur.
9)
Geçimsizlik.
Her ne olursa olsun ortaklar asla birbirine küsmemelidir. Küserek, tavır alarak, iletişimi keserek kimseye ders veremezsiniz. Olsa olsa aradaki soğukluğu buz dağına çevirirsiniz. Ortaklar asla birbirine inat etmemelidir. İnat, birbirine gıcık olmakla başlar, misillemeyle, ağız dalaşıyla ve kin gütmeyle devam eder. Küsmek de inatlaşmak da ortaklıklarda olmamalıdır. Bu olumsuz tavrılar eninde sonunda şirkete zarar verir, ortaklığı sonlandırır. Bu yüzden aralarında gerilim olan ortaklar baş başa gelip sorunları konuşmalıdır. Her iki tarafın da birbirlerinin bakış açısını anlaması ve empati kurması önemlidir. Empati, çatışmaların çözülmesinde ve taraflar arasında daha iyi bir anlayışın oluşmasında kilit rol oynar. Ortaklar küsme ve inat nedenleriyle yüzleşmelidir. Aralarındaki sorunların üstünü örtmeden, halı altına süpürmeden, sorunların kökenine inerek çözüme ulaşmalıdırlar. Ortaklığın devamını istiyorlarsa görüşlerinde esneklik göstermeli, karşılıklı tavizlerde bulunmalı ve birbirlerinin gönlünü almalıdırlar. Aksi taktirde ortaklığı devam ettirmek hayal olur. Bundan sonra da birbirlerine karşı daha hoş görülü olmalı, anlayışla bakmalıdırlar. İki ortak arasında anlaşmazlık ve gerginlik varsa, diğer ortaklara, ortakların eşlerine ve çocuklarına taraf olmak değil, arabuluculuk düşer. Taraf olmak, yangına körükle gitmekle eş değerdir. Tarafları yatıştırmak, karşı tarafın olumlu taraflarını ve tutumlarını ön plana çıkarmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Her iki tarafın da şikayetini dinlerken objektif ve empatik olmalı ama münasip bir şekilde (gücendirmeden) hataları da yüzüne söylenmelidir. Tarafların duygularını ve düşüncelerini açıkça birbirlerine ifade etmeleri için bir ortam yaratılmalıdır. Her iki ortağın da kendilerini ifade etmelerine izin verilmeli ve birbirlerini anlamaları için telkinde bulunulmalıdır. Bunlar yapılırsa ortaklar arasındaki buzlar eriyebilir, yaralar sarılabilir ve ortaklık eskisinden de güçlü devam edebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder